1 Mayıs 2009 Cuma
İSLAM’DA ÇALIŞMANIN ÖNEMİ
وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى . وَأَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرَى
Muhterem Müslümanlar!
Fert ve toplum hayatının huzurlu ve düzenli bir şekilde devam edebilmesi için zorunlu olan temel ilkelerden birisi de “çalışma” ilkesidir.
Allah, en güzel biçimde yaratıp, varlıkların en şereflisi kıldığı insana sayısız nimetler bahşetmiş, ancak bu nimetleri elde ederek onlardan faydalanabilmeyi insanın çalışıp kazanmasına bağlamıştır.
Kur’an-ı Kerim’de çalışmanın gösteren birçok ayeti kerime bulunmaktadır. Bu ayetlerden birinde Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
“İnsan ancak çabasının/çalışmasının sonucunu elde eder. Ve çabasının karşılığı ileride mutlaka görülecektir” .
Bu ayetler dürüstlükle çalışıp çabalamanın, alın teriyle kazanmanın Allah katındaki değerine de işaret etmektedir .
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) de birçok hadisinde çalışmanın önemini ortaya koymuş, insanları çalışıp kazanmaya teşvik etmiştir. Bu hadislerden birinde Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
"Kişi kendi elinin emeğinden daha temiz bir kazanç elde etmemiştir " .
Bu hadiste övgüyle bahsedilen çalışma, sadece tarlada, bağ ve bahçede, iş yerinde bedenen çalışmayı değil, gerek beden ve gerekse zihin gücüne dayalı olarak sarf edilen her türlü emek ve çalışmayı kapsamaktadır .
Sevgili Peygamberimiz, sözleriyle insanları çalışmaya teşvik etmekle kalmamış, bizzat çalışmak suretiyle de insanlara örnek olmuş ve onlara çeşitli çalışma ve helal kazanç yollarını da göstermiştir.
Değerli Kardeşlerim!
Zikredilen ayet ve hadisler, kişinin kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu kimseleri geçindirmeye, ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek kadar helâlinden kazanmasının farz olduğunu göstermektedir.
Yüce dinimiz İslam meşru yollardan çalışıp kazanmayı ibadet ölçüsünde değerli bir davranış olarak kabul ettiği gibi , hem dünya, hem de ahiret için çalışmayı ve aynı zamanda ikisi arasında makul bir denge kurulmasını istemiştir.
İnsanların, dünyada huzurlu, mutlu, onurlu bir hayat sürdürebilmeleri, dünya nimetlerinden yararlanabilmeleri, ülkelerin mamur hale gelmesi, gelişip kalkınması, refah, huzur ve düzene kavuşması hiç şüphesiz çalışmaya bağlıdır.
Fertler ve toplumlar söz konusu nimet ve güzelliklere çalışmaları, çalışkanlıkları nispetinde kavuşurlarken, tembellikleri nispetinde de bunlardan mahrum kalırlar.
İnsanın çalışma ruhunu ve azmini yok ederek onu sefalet ve rezalete sürükleyen tembellik, toplumun da geri kalmasına, diğer toplumlar karşısında onur ve saygınlığının sarsılmasına yol açar.
Meşru yollardan çalışıp kazanan fert ve toplumlar huzur, sükun ve refah içerisinde yaşamanın zevk ve mutluluğuna ererken, tembellik hastalığına yakalanan ve bundan kendisini bir türlü kurtarmayan fert ve toplumlar ise fakirlik, geri kalmışlık, kargaşa, huzursuzluk gibi pek çok sıkıntı ve problemin ıstırabıyla karşı karşıya kalırlar.
Öyleyse bizler de dinimizin ve hayat şartlarının bir gereği olarak var gücümüzle çalışmalı, helalinden kazanmalıyız. Gücümüz, sağlığımız yerinde olduğu halde çeşitli bahanelerle çalışmamak veya çalışmadan gelir sağlamak gibi bir yanlışa düşmemeliyiz. Kazancımızın helal olması ve kul hakkına girmemek için işimizi mutlaka en iyi bir şekilde ve dürüstçe yapmalıyız. Dünyamız için çalıştığımız gibi ahiretimiz için de çalışmayı asla ihmal etmemeliyiz. Unutmamalıyız ki, dünyada ne ekersek ahirette onu biçeceğiz.
Dr. Dursun AYGÜN
01/05/2009
Necm, 39, 40.
TDV İlmihal II, s. 331; Kur’an Yolu, 5/174.
İbn Mâce, Ticârât, 1, No: 2134, XVIII, 724.
TDV İlmihal II, s. 409.
TDV İlmihal II, s. 409.
1MAYIS 2009 CUMA